top of page

Sevgi Yörüsün

1- Bize kendinizden bahsedebilir misiniz?

Öncelikle ben memur bir ailenin çocuğu olduğum için çok fazla taşındım. İki senede bir veya üç senede bir ailemin tayini çıkıyordu. O yüzden farklı farklı okullarda okudum. En uzun süreli okuduğum yer lise oldu. 4 sene Isparta Fen Lisesi’nde okuduktan sonra, iş alanının çok geniş olması ve kendi işini yapma özgürlüğünün yanında endüstride de birçok alanda kendini geliştirebileceğin bir alan olması sebebiyle eczacılığı tercih ettim. Aslında eczacılığı okurken daha sosyal bilim insanı olduğumu ve sosyal bilim okusam daha mutlu olacağımı fark ettim.

Üniversite 4.sınıfta GlaxoSmithKline’da Medikal İletişim Sorumlusu olarak yarı zamanlı bir pozisyonda çalışmaya başladım. İş tanımı olarak bölgesel medikal müdür ile tıbbi tanıtım temsilcisi arası, daha çok saha ziyaretleri yapan bir pozisyon olduğunu söyleyebilirim. Haftanın 2,5-3 günü çalışıyordum. Daha çok tıp öğrencilerini ve eczacılık öğrencilerini dahil ettikleri bir programdı.


Pazarlamada ne iş yapıldığını ve ürün müdürünün ne iş yaptığını burada görme fırsatı buldum. Açıkçası eczacılığa başladığımdan beri kesin bir hedefim yoktu ve bu süreç benim için deneysel oldu. Bu şekilde endüstriyi görmüş oldum ve ilaç sektörü, yapılan işler, dinamikler çok hoşuma gitti. Diğer taraftan eczane stajımı ve Çapa Tıp Fakültesi’nde de hastane stajımı yaptım. Benim için en ağır basan alan pazarlama oldu. Çok eğlendim çünkü çok sosyal, insanlarla yakın ilişkiler kurduğunuz, pozisyon olarak birçok departmanla iletişimi gerektiren ve çok anlatıp çok öğrendiğiniz bir alan. Dolayısıyla beni çok çekti ve pazarlamayı daha derin öğrenmek istedim. Bu vesileyle de Londra’da University of Roehampton’da bir sene ‘International Management with Marketing’ yüksek lisansı yaptım. MBA programlarının temel dersleriyle birlikte pazarlama ağırlıklı derslerin olduğu bir programdı. Çok eğlendim, eczacılıktan sonra bunları çalışıp okumak çok daha sosyal tarafımı beslediği için bana hiç de okul gibi gelmedi. Eczacılık bilim ile ilgili ve bu ekolle beraber bilim insanları yetişiyor ama diğer taraftan sosyal bir bölüm okumak beni kişisel olarak da geliştirdi. 2015 yılında Türkiye’ye döndükten sonra da Abdi İbrahim’de işe başladım ve hala bu ailenin bir parçasıyım. Şu ana kadar farklı pozisyonlarda çalıştım. Management Trainee (MT) olarak işe başladım ve bir sene sahada Tıbbi Tanıtım Temsilcisi olarak çalıştım. Ardından bir sene Junior Ürün Müdürü olarak çalıştım ve daha sonra Ürün Müdürü olarak atandım. Abdi İbrahim’de çok farklı ekipleri gözlemleme şansım oldu ve şu anda 3. ekibimdeyim. Abdi İbrahim yaklaşık 4000 kişinin çalıştığı oldukça büyük bir firma, kendi içinde küçük şirketleri var gibi düşünebilirsiniz. Diğer yandan da farklı şeyleri tecrübe etmek için güzel bir ortam. Benim işe başlama hikayem bu şekildeydi. 2- Sizce endüstri eczacılığında departman tercihini neye göre yapmalıyız? Bize bir öneriniz var mı? Olay kişinin kendisini tanımasıyla başlıyor. Kendimden örnek verecek olursam, açık olmak gerekirse çok fazla prosedür ve kâğıt işleriyle uğraşmak beni sıkıyor. Örneğin ruhsatlandırma departmanında çalışmak bana pek hitap etmiyor. Genel olarak insanlar içinde olmayı, dışarı çıkmayı, bir şeyler anlatmayı seven bir insanım. Bu yönüm nedeniyle pazarlama departmanında bulunmak bana daha uygun geldi. Bu departmanda sosyal becerilerin gelişmesi gerekiyor. Ayrıca çok hızlı-dinamik bir atmosfere sahip bir departman. Birçok sorumluluğu kısa zamanlarda konuları önceliklendirerek yerine getirmek gerekiyor. Çok fazla projeyi, çok fazla işi bir arada yürütmen gerekiyor. Ben çoğunlukla bu dinamizmden besleniyorum. O yüzden departman seçiminin insanın kişiliğine, neleri yapmayı sevdiğine göre olması çok önemli. Mesela ‘Şu an okulda hangi dersleri seviyorsunuz, nasıl işler yapıyorsunuz, ne kadar sosyalsiniz?’ bunlar çok önemli sorular. Sizin kulüp olarak oldukça aktif insanlar olduğunuzu düşünüyorum. Eczacıların yer alabileceği başka bir departman ise Medikal. Sektörde medikal müdür olarak çalışan eczacı arkadaşlarım da var. Eğer bilimsel araştırmaları takip etmeyi seviyorsanız veya pazarlamaya medikal açıdan bakmak istiyorsanız bu departmanı seçebilirsiniz. Eczacıların çalışabileceği birçok alandan bahsedebiliriz. Benim departmanım da aynı şekilde, eğer değişen dinamiklerden hoşlanıyorsanız, insan ilişkilerinizi iyiyse ya da sosyal olmak ilginizi çekiyorsa pazarlama departmanında yer alabilirsiniz. Başta da söylediğim gibi burada önemli olan nokta kendinizi tanımanız. 3- Yüksek lisans size neler kattı ve şirketlerin bu konuya bakış açısı nedir? Kişisel görüşümü paylaşmam gerekirse kendi master sürecimin benim işe alınmamda majör sebep olduğunu düşünmüyorum. Master yapmak bana kişisel olarak çok şey kattı. Nasıl araştırma yapmam gerektiğini daha çok masterda öğrendim. Üniversitede öğrendiğim dersler sosyal zekamı veya bir şeyi arama bulma becerimi geliştiren şeyler değildi. Ben İngiltere'ye gittiğimde iki gün ders olup üç günün boş olmasına şaşırmıştım mesela. Ama orada daha değişik bir eğitim sistemi var. Kendi kendine okumanı, anlamanı bekleyen bir sistem var. Dolayısıyla master yapmak benim için ilgi alanlarıma karar verdiğim, araştırma becerilerimi geliştirdiğim, gündemi nasıl takip edeceğimi öğrendiğim besleyici bir süreçti. Akademik gelişimin yüksek lisans ya da doktora seviyesinde özel sektörde bir tercih sebebi olduğunu düşünmüyorum. Ama ilgi alanınız konusunda yüksek lisans veya doktora yapmak insanı çok geliştiriyor. Dolayısıyla ben bu konuya kendine yatırım yapmak ve bir yapılacaklar listesi tamamlamaktan ziyade kendini geliştirmek anlamında bakıyorum. ‘Bana ne gibi katkıları oluyor?’ dersem. Öncelikle benim işimde bana çok yardımcı oluyor, değişik şeyler öğrenmek ve görmek insanın ufkunu çok açıyor. Neyin ne zaman size yardım edeceğini bilmiyorsunuz. Bence bu fırsatlara açık olmalı insan. Pazarlama tarafında ilerlemeyi düşünüyorsanız bir pazarlama masterı bir MBA size çok faydalı olabilir. Ama kesinlikle ders programı ve hocalara öncesinde bakmanız lazım. Ben şurada yüksek lisans yapayım da yüksek lisans yapmış olayım diyerek yapmayın çünkü zaman çok kıymetli. Etrafta çok kirlilik var; bir çok spesifik pozisyonun gelişim kursları, eğitim programları... Bence bazı şeyleri sadece işe girme motivasyonuyla yapmayın. İşe girdiğinizde birçoğunu zaman içinde öğreneceksiniz zaten. Ben junior ürün müdürü olarak işe başladığımda bir ürün müdürü ne yapar bilmiyordum ama bu yolda öğrendim. Dolayısıyla her şey için bir kursa veya programa katılmanıza gerek yok. Sadece size katkı sağlayacağını düşündüğünüz, gerçekten merak ettiğiniz ve kendinizi geliştireceğinizi düşündüğünüz alanlarda tercih yapabilirsiniz. 4- Peki Londra'ya kabul edilme sürecinizden biraz bahsedebilir misiniz? Yurtdışında master yapabilmek için bizde ne gibi özelliklerin olması gerekiyor? Aslında ilginiz olması gerekiyor. Ben sizlerden çok daha şanslı bir ortamda Londra'ya gittim. Dolayısıyla maddiyat olarak karşılamak çok daha rahattı. Ben master yapmaya 4.sınıfa kadar karar vermedim ve çok da parlak bir öğrenci değildim. 2.25 ortalama ile mezun oldum. Dolayısıyla İngiltere'de master yapmayı düşünüyorsanız ya da böyle bir hedefiniz varsa ben geriye dönüp baktığımda eğer master yapmaya karar vermiş olsaydım kesinlikle çok daha sıkı çalışırdım ve notlarımı çok daha yüksek tutardım. Çünkü senin mezun olma derecen orada hangi okula kabul aldığınla çok alakalı bir durum oluyor. Ama ne gibi şeyler oluyor, örneğin bazı referans mektupları isteniyor. Örneğin ben bu mektupları okuldan Afife Hoca'dan ve GSK'de beraber çalıştığım bir yöneticiden de almıştım. Onun dışında bir motivasyon mektubu yazıyoruz. Başvuru için yardımcı olan bazı eğitim konularında uzmanlaşmış acenteler de var. Oralara başvurabiliyorsunuz, ek bir ücret almıyorlar, okullarla anlaşmaları var genelde. Dolayısıyla bu şekilde başvurularınızı birkaç okula yaptıktan sonra kabul aldığınız okullar arasından tercih yapabiliyorsunuz. 5- İşe alım sürecinde zorluklar yaşadınız mı? Çünkü pazarlama birçok bölüm tarafından tercih edilen bir alan, mülakat üzerine önerilerinizi alabilir miyiz? Mülakatlar aslında tecrübe ettikçe kendi yönteminizi bulduğunuz bir yer, mülakata ilk girdiğimde ben biliyor muydumçok sanmıyorum çünkü Abdi İbrahim benim ilk görüştüğüm şirketti. O yüzden çok fazla bir mülakat deneyimim, işe girmek için bir mücadelem olmadı ama bu konuda tecrübesiz olup ilk defa bir yere başvuracak olmak da çok normal, sonuçta sizi de ona göre değerlendirecekler ama şöyle bir şey önerebilirim: Yetkinlik temelli mülakat tekniklerini açıklayan bazı kitaplar var, sonuçta insan kaynakları da sizlere bu tarz mülakatlar yapıyor, bunlara bakabilirsiniz. Gerçi artık staja bile girmek oldukça zorlayıcı bir süreç. Bir de şöyle bir şey önerebilirim: STAR tekniği denilen bir teknik var. Sorulara cevap verirken cevapları daha önce yaşadığınız olaylara, projelerinize, stajlarınıza uyarlayarak anlatmak. Ben nasıl bir mülakat zincirinden geçtim? Aslında şöyle, pazarlama için satış tecrübesini Abdi İbrahim çok önemsiyor ki bence de kesinlikle önemli mümessillik yapmak mümessil olarak çalışmak. Çünkü işin kökü oraya dayanıyor, çok büyük satış ekipleri var ilaç firmalarının ve bir şekilde onlarla uyum içinde çalışmanız gerekiyor. Dolayısıyla o ortamı iyi anlayabilmek için satış tecrübesi önemseniyor. Benim mülakat sürecimde bazı bireysel testler vardı, kişilik envanterleri vardı, onun dışında bir grup mülakatı vardı. Grup mülakatında bir vaka tartışıyorsunuz ve o vakada aslında sizin ekip çalışması yetkinliğiniz, karşınızdakini nasıl ikna ettiğiniz, orta yolu buluş biçiminiz ve kendinizi nasıl ifade ettiğiniz gibi bu tarz konulara bakılıyor. Bence biraz tecrübe etmek lazım. Mesela benim önerebileceğim ve oldukça besleyici bulduğum: 101 Job Interview Questions You'll Never Fear Again. Yani özetle belli başlı soruların aslında neyi anlamak üzerine sorulduğunuzu bilmek faydalı olacaktır. 6- Pazarlama deyince daha çok satış mümessilleri akla geliyor. Peki ürün müdürü ile satış mümessili arasında bir fark var mı? Şu anda siz de sahada çalışıyor musunuz? Aslında her firma ürün müdürü ya da pazarlama ekibi alımı için saha tecrübesi aramıyor. Ama mesela Abdi İbrahim’de bu bir zorunluluk ve şu anda hali hazırda Abdi İbrahim’in kendi ürün müdürünü yetiştirme programı var. Uzun bir süredir devam ediyor. Bu işte MT olarak başladığınız zaman bir sene sahayı tecrübe etmeniz bekleniyor, dolayısıyla aynı bir mümessil gibi, satış hedeflerini realize ederek çalışıyorsunuz. Okuldan daha sert bir ortam, daha girişken olmanız gerekiyor. Mümessillik yapmak bana şunu kattı: Ben çok steril bir ortamda büyümüştüm, açıkçası çok mücadele içinde ve çok tutup koparmalı bir hayatım olmamıştı. Biraz fanusumdan çıktıktan sonra bu işi yapmak bana biraz ağır geldi. Çünkü bir noktada insanlarla öyle bir iletişim kurman gerekiyor ki gidip bir ürünü bir eczaneye satman gerekiyor. Bazen o satın alma nedenini senin yaratman gerekiyor. İyi ilişkiler kurman, kendini sevdirmen, bazen çok iyi tanıtım yapman gerekiyor ama bu kesinlikle insan ilişkilerini çok geliştirici bir şey o yüzden ben faydalı buluyorum. Bir de ‘Mümessil olmak nasıl olur? Ben eczacıyım.’ gibi bir algı da oluyor bir eczacı olarak. Şu anda ‘Çok şey öğrendim. İyi ki yapmışım.’ diyorum. Diğer taraftan pazarlama çok farklı. Ürün müdürlüğü çok daha stratejik bir pozisyon. Bir ürün müdürü ürünün pazarlama planından ve bu planların uygulanmasından sorumludur. Pazarlama planı ise bu pazarın analizinden rakiplerin analizine kadar öğrenip buna göre bir çıkarım yapıp aksiyon planı hazırladığınız ve bunları projelendirdiğiniz, sene boyunca da bunları yürüttüğünüz bir pozisyon. Bunun yanında ek birçok sorumlulukları da olabiliyor ama ana hatlarıyla ürün müdürlüğü bu şekilde. Tabi saha ekibi ile mümessillerle çok koordineli çalışıyorsunuz, en nihayetinde mümessillerin kullandığı ürünler sizin elinizden çıkmış ürünler oluyor. Pazarlamacılar olarak sık sık sahaya çıkıyoruz. Sahaya ilk olarak ‘Yarattığınız, uyguladığınız strateji, ortaya çıkan materyaller sahada kullanılıyor mu?’ ya da ‘Rahat kullanım sağlanıyor mu, ekip konforlu mu, mutlu mu?’ diye bakmak için sahaya çıkarsınız, ikili ziyaretler yapabilirsiniz. Onun dışında fikir liderleri ile hocalarla çok çalışıyoruz. Fikir liderleri ziyaretleri, pazarlama planınıza girdi sağlamak için saha ziyaretleri, pazarı anlamak için saha ziyaretleri yapıyorsunuz. 7- Öğrencilik hayatınıza tekrardan dönseydiniz değiştirmek istediğiniz veya pişmanlık duyduğunuz şeyler var mı? Geçmişe yönelik pek pişmanlığım yok ama mastera gitmeye daha önce karar vermiş olmak isterdim, ve ortalamamın daha yüksek olması için çalışırdım ve biraz daha işin bilinci ile okula devam etmeyi isterdim ki bu da bana çok daha iyi bir üniversitede, daha prestijli bir üniversitede master yapma imkanı sağlayabilirdi. Bir diğer konu ise stajlar. Stajlar bize network kazandırdığı için belki biraz daha staj deneyimim olması için çabalayabilirdim. 8- Bize bir iş gününüzü anlatabilir misiniz? İş günlerim birbirlerine göre çok farklılık gösteriyor. Herkesin yaptığı iş biraz portföyüne, dinamiklerine, nasıl projeler yaptığına, grubun enerjisine ve iş yapış şekillerine göre değişiklik gösteriyor ama temel olarak bizim işlerimiz çok planlıdır: Toplantılar, ne zaman neyin olacağı, bütün bir senenin ajandası, ona göre çıkardığımız bazı son teslim tarihleri. Her günüm farklı geçebiliyor. Örneğin bir gün bir fikir liderini ziyaret edip ardından saha ekibi ile çalışmaya devam edebiliyorum. Bazen bir makale hazırlığı içerisindeyken beraber çalıştığım kreatif ajanslarla toplantılarım olabiliyor. Grafik ekibimizle bazı görselleri, iletişim materyallerini yaratmak için vakit geçiriyoruz. Beraber çalıştığım junior ürün müdürü arkadaşımın gelişimine vakit ayırdığım zamanlar oluyor. Şu süreçte Covid bizim iş yapış biçimimizi fazlasıyla değiştirdi. Dolayısıyla günlük rutinimiz de değişti. Sürekli olarak bilgisayar karşısında konuşmak bizim için doğal bir durum haline geldi. Diğer yandan toplantı sayıları arttı. İlaç sektöründe doktorlarla toplantılar, organizasyonlar tarzı etkinlikleri çok sık yapıyoruz. Bunların hepsi artık dijital platformlara taşındı. Dediğim gibi alandan alana değişiyor. Ben daha önce akut pazarlarda bir NSAİD’den ve kadın doğum branşında bazı demir preparatlarından sorumlu olarak çalıştım. Şu anda Parkinson’un başlangıç evresinden ileri evresine kadar 4 tane portfolyo ürününden sorumluyum. Satışı ve pazarlaması ile uğraştığımız lisanslı ürünlerimizden biri, bir İngiliz firmasına ait. Geçtiğimiz sene itibari ile İngiliz partnerlerimizle de çok yakından çalışmaya başladık. Dolayısıyla global planların Türkiye dinamiklerine nasıl adapte edeceğimiz, projeleri nasıl yürüteceğimiz konularında onlarla toplantılarımız oluyor. Genel müdür sunumları, performans takibi bunlar çok çok hazırlandığımız sunumlar. Bir ürün müdürünün ayda 2-3 günü sunum hazırlamakla geçiyordur diye düşünüyorum. Çok fazla şey var aslında. Başka ne örnek verebilirim? Bu sene biz dijital tarafta da biraz varlık kazanmak istedik. Parkinson üzerine sosyal medya hesapları ve bir hasta aplikasyonu oluşturduk. Parkinson kronik bir hastalık ve Türkiye’de 150 bine yakın hasta var. Bu nedenle kronik alanlarda hasta odaklı işler daha önemli hale geliyor. ‘Hastalar için daha iyi ne yapabiliriz, onlara nasıl bir fayda sunabilir, nasıl değer katabiliriz?’ zamanımız bunları düşünerek geçiyor. Tedavisi olmayan, sadece semptomatik tedavisi olan bir hastalık. Dolayısıyla fiziksel egzersiz ve diğer terapiler onların hayatını olumlu yönde etkiliyor. Bir taraftan hekimlere projeler hazırlayarak pazar payını arttırmaya yönelik işler yaparken diğer taraftan da hasta odaklı işler yapıyoruz. Bu gibi işlerle günümüz geçiyor. 9- Çalıştığınız şirketin yurtdışı olanakları nelerdir? İş hayatınızda yurtdışına gitme fırsatınız oluyor mu? Bu departmandan departmana hatta pazarlama açısından üründen ürüne bile değişebilen bir durum. Abdi İbrahim’de bununla ilgili birçok fırsat var. Mesela çalıştığım ürünlerden biri (apomorfin) bana yurtdışı ile beraber çalışma imkanı veriyor. Ocak ayında ürünün lansmanına hazırlanırken bir eğitim için İngiltere’ye gittim. Daha sonra bir danışma kurulu için oraya giden hekimlere eşlik ettim. Şu an içinde bulunduğumuz pandemi döneminde imkansız dahi olsa, bu gibi eğitim ve kongreler için yurtdışına gitme fırsatlarımız oluyor. Pazarlama departmanının yurtdışı seyahati açısından biraz daha şanslı bir departman olduğunu da söylemem gerekir. Ayrıca bu durum biraz da yabancı dil bilginizi daha da önemli hale getiriyor. Size tavsiyem ne yapıp edin, İngilizcenizi mutlaka geliştirin. İngilizceniz çok iyi olsun. Mesela Abdi İbrahim’i örnek vereyim. Birçok referans ürün ve jenerik ürün bulunuyor. Bir yandan yurtdışı bağlantılı bir görevin varsa ve yurtdışından insanlarla beraber iş yapman gereken bir pozisyonsa, doğal olarak İngilizce konusunda yetkin olmalısın. Öğrencilik yıllarında buna zaman ve kaynak ayırmanız gelecekte sizi ön plana taşıyacaktır. 10- İlaç endüstrisinde çalışırken en çok zorlandığınız anlar nelerdi? Sahaya çıktıktan sonra ise eczaneye gidip kendimi tanıtmak, işe yeni başladığımı anlatmak, çalıştığım ürünleri anlatmak çok zor gelmişti. Çünkü çok değişik insanlarla karşılaşıyorsunuz. Sizler de eczane stajlarınızda görmüşsünüzdür zaten; kalfalar, diğer mümessiller ve gelip giden farklı farklı insanlar. Benim dünyamdan çok farklıydı. Ben memur çocuğuyum, düzenli bir şekilde okuluma gidip gelmişim, mezun olmuşum ve birden böyle sokağa çıkıyorsun. Orada bambaşka tecrübeleri ve hayatları olan insanlarla ortak bir çizgi bulmaya çalışıyorsun. Bu enteresan bir tecrübeydi. Bir yandan da satış yapman gerekiyor. Stajdaki veya okulundaki gibi aile ve arkadaş desteğin yok. Çalışmaya başlama duygusu biraz daha değişik bence. Ortaokuldan liseye geçince çok farklı gelirdi ya veya liseden üniversiteye geçince “Çok zormuş.” derdik. İş hayatına geçince de bence öyle bir zorlanma oluyor. Ama bu da bir adaptasyon meselesi. Dolayısıyla insan adapte oluyor. İlaç satmakta gerçekten zorlandım. Hatta 3-4 ay boyunca bu işi yapamayacağım, acaba eczane mi açsam diye düşündüm. Ama zorlana zorlana siz de bambaşka bir insan olarak devam ediyorsunuz. Özgüveniniz gelişiyor. İnsanlarla iletişim kurmayı öğreniyorsunuz. En son artık “Ben buradan sipariş almadan çıkmayacağım.” durumuna bir senede geliyorsunuz. Süreç bunu size öğretiyor. 11- Peki sizce eczacılar gelecekte ilaç endüstrisinde iş bulma sorunu yaşayacak mı? Bu konudaki düşünceleriniz neler? Yaşayacağını tahmin ediyorum çünkü şu an bildiğiniz gibi istediğiniz yere eczane açamama gibi bir durum söz konusu. Bu durumun getirdiği sonuçlarla beraber daha fazla endüstriye yönelim var ve ilerde işe girmek daha da zorlaşabilir. Zaten güncel olarak baktığımızda şu anda kolay olduğu söylenemez ki bence eczacılar ilaç endüstrisinde çok daha fazla rol almalı. Böyle bir durumun söz konusu olması eczacıların ilaç sektörünü çok daha fazla domine etmesini sağlayacaktır. Bu da bizim için olumlu bir gelişme. Bununla beraber ben sektörde artık network’ün daha önemli olduğunu hissetmeye başladım. Açıkçası şu an ne iş yapıyorsan ol işsizlik ve iş bulma konusu epey bir mesele ama ben şuna inanıyorum bir şekilde bir hedefin olduktan sonra, ben bunu yapacağım deyip onun için çok çalıştıktan sonra, bunun karşısında bir engelin durabileceğini düşünmüyorum. Şimdiye kadar olan tecrübem de şunu gösteriyor ki bir şeyi kafaya koyuyorsan ve onun için elinden geleni yapıyorsan bence mesele yok. Birazda istediğin şeyler karşısında olaylara ‘Bu işin sonucu ne olursa olsun senden daha fazla çalışmış kimse olmasın.’ şeklinde yaklaşmak lazım diye düşünüyorum. Ben bu şekilde yaparak daha rahat oluyorum ve genelde benim kendi kıyas noktam bu oluyor. Dolayısıyla bence çok çalışmak ve çok ilgili olmak lazım ve network’ünde bu konuda dediğim gibi çok önemli olduğunu düşünüyorum. Fırsat buldukça insanlarla tanışın, aktivitelere katılın. Bence bu durumda kendinizi biraz da geleceğe hazırladıktan sonra açıkçası kimse için iş bulmanın çok zor olacağını düşünmüyorum ama tabi ki bunun için hiçbir çaba sarf etmeyip bunun için tecrübe edinmeyip son saniyede ben şuraya gireyim mantığıyla hareket ederseniz iş bulma konusunda zorluk çekebilirsiniz. 12- Biyoteknoloji, yapay zeka, sürdürülebilirlik gibi alanlara ilginiz var mı? Aslında biyoteknoloji çok ilgilendiğim bir alan değil. Daha çok insan davranışları ve psikolojisine yönelik çalışmalar ilgimi çekiyor. Tüketim alışkanlıkları, seçim yapma, karar verme gibi eylemlere bu duygunun etkisi merak ettiğim kısımlar. Yani işin daha çok magazinsel ve pazarlamasal kısmı ilgi alanıma giriyor. Ama tabi ki yapay zeka da çok ileriye gidecek bir konu, bu konuda ilginiz varsa peşini bırakmamanızı tavsiye ederim. 13- Bize 1 kitap, 1 film veya 1 dizi önerebilir misiniz? Kitap olarak You’ll Never Fear Again ve First 90 Days, dizi olarak da Netflix’ten Explained ve Art of Design önerebilirim.

bottom of page