1. Kendinizden biraz bahsedebilir misiniz?
Ben Melis Ateş. Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 2017 mezunuyum. 2017’de mezun olduktan sonra hemen iş arayışına girdim. Son yıl stajlar haricinde okulda da sadece alan derslerimiz vardı. O sebeple çok fazla boş zamanımız oluyordu. Benim de aklımı sabahlara kadar meşgul eden, uykularımı kaçıran bazı sorular vardı ‘İşsiz mi kalacağım? Ne yapmam gerekiyor acaba? Kendimi yeterince tanıyor muyum? Ne istiyorum?’ bunlara cevap arıyordum.
Stajlarımdan bahsedeyim, ben hiç firmada staj yapamamıştım. Ailem Adana’da yaşadığından dolayı benim için kalacak yer hem külfetli olacaktı. Okulumuz da bize endüstri stajı ayarlamıyordu. Geçen yıl İstanbul Üniversitesi’nde doktora programına başladım, işle beraber ilerletiyorum. Doktora sebebi ile hocalarınızı yakından tanıyorum. Hepsi sektör ile yakından ilgili, öğrencilerine sektörden fırsatlar yaratmayı amaçlıyorlar. Gerçekten bu konuda şanslısınız.Bence bizim mesleğimizin geleceği endüstride. Benim şu an yaptığım iş, birebir farmasötik teknolojinin konusu. Biliyorsunuz ki farmasötik teknoloji dersi yalnızca eczacılık fakültelerinde veriliyor ve yüksek lisansa da yalnızca eczacılar kabul ediliyor. Ben AR-GE’de formülasyon geliştirme uzmanı olarak çalışıyorum. Mezun olduğumda da hep AR-GE’de çalışmak istedim. Okulda da en iyi derslerim laboratuvar dersleriydi. O yüzden okuldan ayrılırken beni en çok üzen de tekrar laboratuvarda bulunamayacak olmamdı. Size biraz iş başvuru sürecimden de bahsetmek istiyorum. Başvurulara çok erken başladım. Biz haziranda mezun olduk ben başvuru yapmaya martta başladım. Herhangi bir deneyimim olmadığı için CV’mi aldığım eğitimlerle, sertifikalarla, gittiğim kongrelerle doldurdum. Sonra LinkedIn’ı keşfettim. Oradan insanlar eklemeye başladım ve görüşmeler ayarladım. Çok fazla görüşmeye gittim. Benim başvurduğum dönemde özellikle farmakovijilans ve hastane eczacılığında çok fazla açık vardı. Sonra bir fırsat çıktı ve AR-GE’de başladım. 2. Aktif bir öğrencilik hayatı mı geçirdiniz? Sosyal olarak çok aktiftim. Ben zaten genel olarak biraz daha sosyal yönü kuvvetli bir insan olarak görüyorum kendimi. Notlarım ciddi derecede yüksek değildi bu yüzden ben de kendimi geliştirmeye daha çok odaklandım. Eczacılık fakültesindeki ilk yılımda 5. sınıf öğrencilerinin düzenlediği kongrelerden birinde küçük de olsa bir görev aldım ve daha sonra o insanlarla beraber yakın çalışma fırsatı buldum. Onlarla görüşmeye devam ettik ve tecrübelerinden faydalandım. Bu anlamda okuldaki sosyal öğrenci kulüpleri çok ciddi bir network oluşturuyor. Onun dışında bir yardımlaşma kulübünde de görev alıyordum. Huzur evlerine, çocuk esirgeme kurumlarına ziyarete gidiyorduk, bu bana manevi anlamda ciddi şeyler kattı. Tüm bunların yanı sıra sektördeki en güncel gelişmeleri takip edebilmek için sürekli eczacılıkla ilgili kongrelere gidiyordum. Çünkü oraya TEBGK başkanı, sizin okulunuzda olmayıp başka okulda olan birçok hocalar, hastane eczacısı ve serbest eczacı geliyor, klinik eczacılık konuşuluyor. Kısacası eczacılık ile ilgili her şey konuşuluyor. O yüzden kongrelere kesinlikle katılın. Özellikle sektör düşünüyorsanız oradaki insanlarla tanışmaya çalışın. Bizim okulumuzda TEBGK sektörden insanlarla kongreler düzenliyordu. Bize genelde pazarlamadan konuşmacılar geliyordu ve ben mezun olmadan önce sektörü pazarlamadan ibaret sanıyordum. Ben fakülteye başlarken bu kadar farkında değildim ama gerçekten çok güzel bir mesleğimiz var. Sektörde eczacılar hep el üstünde tutuluyor o yüzden çok şanslısınız. 3. ‘Üniversite yıllarıma dönsem şunu değiştirmek isterdim.’ dediğiniz bir şey var mı bu konuda bize neler önerebilirsiniz? Şimdi çok klasik olacak ama bunun gerçekten çok ciddi önemi olduğunu ben de iş hayatına girince fark ettim: İngilizce. Neden bu kadar önemli peki? Çünkü güncel yayınları, sektördeki gelişmeleri bütün dünyayla eş zamanlı olarak takip ediyorsunuz, şu anda benim çalıştığım yerde bağlı olduğum birinci derece yöneticim Türkçe bilmiyor, Türkçe bilmediği için haliyle onlara kendinizi İngilizce anlatmanız ve raporlamanız gerekiyor. Ancak bu asla İngilizceniz kötüyse sektörde yapamazsınız demek değil. Dil bilgisi değil pratik işi bu, imkanınız varsa bol bol pratik yapın. Öğrencilik yılları çok güzel yıllar çalışma hayatına girince anladım biraz daha değerini, hani tek derdimiz sınavdan geçmek, sınıfı geçmekti. Şuan çok daha ciddi dertlerimiz var maalesef. O yüzden bu zamanları kafelerde öldürmeyin. Kendinize yatırım yapın, spor yapın, başka kurslara yazılın, dil öğrenin, bilgisayar programları çok işinize yarayabilir. Mesela ben işe ilk başladığım dönemde çok iyi bir Excel bilgisine sahip değildim ve yaptığımız tüm hesaplamalar Excel üzerinden yürüyordu. Bu tarz kurslara gidebilirsiniz ya da yeni sunum teknikleriyle ilgili programlar var. Gerçekten sunum yapabilmek sektörde, endüstride çok önemli çünkü bir noktada sizin kendinizi ifade edip edemediğinizi gösteriyor. Çok sıradan herhangi bir şey anlatsanız bile onu çok güzel bir sunumun içine koyduğunuz zaman karşı tarafa çok daha farklı bir izlenim yaratıyorsunuz. Onun dışında bizim teknik anlamda kullandığımız bazı istatistik programları var. Örneğin QBD diye bir program var (Quality by Design). Tasarımda kalite, yeni nesil geliştirme çalışmalarını bununla yapıyoruz. Kullanabileceğiniz birden fazla program var o yüzden çok isim veremiyorum. Bunları kullanmayı deneyebilirsiniz çoğu ücretli ama deneme sürümünü kurcalamak bile ciddi fayda sağlayabilir. 4. Eğitiminiz boyunca endüstri stajı yapmadığınızdan bahsettiniz. Bu durumda sizi endüstriye iten etken ne oldu? Merak. Hiç bilmediğiniz bir şeyi merak edersiniz ve bu da beni endüstriye yönlendiren en büyük etken oldu. Ben üniversite tercih dönemimde ’Ben eczacılık fakültesine gidiyorum ama asla eczane açmam.’ dedim. Ailemle bu konuda ciddi bir pazarlığa bile gittik. Açıkçası ben hareketli bir iş hayatı istiyordum. 5. sınıfa geldiğimde eczane stajı yapma imkânım oldu. Ortamı inanılmaz sevdim. Orada aile ortamı olsun, ilaç konusunda insanlara danışmanlık yapmak olsun bunları kısa staj süremde deneyimledim. Eczacının halk sağlığı üzerindeki rolüne şahit oldum. Orada hedeflerim konusunda bir kafa karışıklığı yaşadım. ‘Acaba eczane de olabilir mi?’ diye kendime sormaya başladım. Daha sonra hastanede staj yaptım. Bu staj deneyimimde bu işin benim karakterime uygun olmadığını fark ettim. Bu kararımdaki başka bir neden de, insanlarla fazla temasınızın olmaması. Hastayı genelde görmüyorsunuz. Size servisten gelen siparişlerin hazırlanması ve kontrol edilmesi görevi veriliyor. Eğer bir uygunsuzluk varsa müdahale ediyorsunuz eğer yoksa onayı veriyorsunuz. Kısaca orası da eczacıların oldukça aktif görev aldığı güzel bir çalışma ortamı ama benim yapabileceğim bir alan değildi. Başta da söylediğim gibi beni sektöre iten gerçekten merak oldu. İkinci neden ise laboratuvar içinde olmak istediğim bir yerde çalışmak istiyordum. İlk deneyimimde AR-GE’ye girdiğimde çok başarılı olduğumu düşündüm. Bu manada kesinlikle şansınızı her yerde deneyin. Çünkü ben kendime hep ‘’Neden beni alsınlar?’’ diye bakıyordum ama öyle değil. Bir kere her şeyden önce eczacısınız ve bu sektörde olması gereken isimlerin başında siz geliyorsunuz. Biz bunun için eğitim alıyoruz. O yüzden sektör sizleri bekliyor, gelin. 5. Pandemi ile birlikte dünya bambaşka bir düzene hızlı bir adım attı. Sizce bu süreçte pandemi, endüstri eczacılığında nasıl bir değişime neden olacaktır? Pandemi ile birlikte evden çalışmaya geçişler oldu ve home-office modelini benimsedik. Hayatımıza online toplantılar girmiş oldu. Herkes evde olduğu için bir iş saati kısıtlaması kalmadı. Normalde 12-1 arası öğle yemeği saatidir fakat pandemi ile birlikte şirketlerde böyle bir kavram kalmadı. Veya 17.00'ye kadar mesai varken şimdi 17.00-18.00 arası toplantı yapılabiliyor. Bu şekilde esnemeler oldu. Bir yandan da insanlar İstanbul'da önceden trafik yüzünden oldukça zaman kaybederken şu an bunlar tamamen ortadan kalktı. Bu arada bunları bizim için değil diğer bölümler için söylüyorum. Çünkü ben hiç home-office çalışmadım. Bizim bölümde pandeminin en yoğun zamanlarından bugüne kadar home-office yapmadan ilerledik. Çünkü biz laboratuvarda çalışıyoruz. Benim sürekli olarak deneme ve üretim yapmam lazım, bunları evden yapamam. Bu yüzden evden çalışmak bizim için mümkün olmadı. Ama çok zor bir süreç, umarım atlatırız. 6. İşe alım sürecinde yaşadığınız zorluklar nelerdir, endüstri stajı yapmamanızın burada herhangi bir negatif etkisi oldu mu? Aslında sorun olacağını düşünmüştüm. Yeni mezunsunuz, karşınızdaki insan sizi diğer adaylarla karşılaştırıyor. İş görüşmelerine gitmeden önce bunun bir yan etkisi olacağını düşünüyordum ama mülakatlarımda hiç staj deneyimi sorulmadı. Bana en çok sorulan ve benim yanıtlamaktan hoşlanmadığım soru şu oldu: Eczacısın, biz seni yetiştireceğiz, belki bir yıl boyunca ciddi bir eğitim vereceğiz. Bu bizim için emek ve zaman demek. Sen bizi bir yılın sonunda eczane açmayacağına nasıl ikna edersin? Ayrıca “Burada ailenden ayrı yaşıyorsun ailenin yanına dönmek istemeyecek misin?” gibi sorular da soruldu. Size soracakları başka da bir şey yok zaten. Yeni mezunken iş mülakatları bir tık daha kolay geçiyor. Teknik anlamda sizi sınayacağı bir soru soramaz. Bir tecrübeniz yok. Bana mesela bilimsel olarak hangi yayınları takip ediyorsun diye soruldu. O yüzden kesinlikle endüstri staj tecrübesi olmayanlar üzülmesin. Fakat staj imkanınız olursa tabi ki yapın. Kendinizi çok iyi tanıyın. Her işin zorlukları vardır. Özellikle AR-GE kısmında biz çok yoğun çalışıyoruz. Bazı günler tüm gün firmada oluyoruz. Çünkü kendi ürününüz üzerinde çalışıyorsunuz ve bırakmak istemiyor, her aşamasında şahit olmak istiyorsunuz. En sonunda kendi ürününüzü eczane raflarında gördüğünüzde oldukça gururlu ve mutlu hissediyorsunuz. Bu bizim yaptığımız işin duygusal tarafı. Bence bu çok önemli bir olay, işimi seviyorum ve bu yüzden yapıyorum. 7. Endüstri alanında yeterli sayıda eczacı olduğunu düşünüyor musunuz? İlerleyen süreçte endüstride eczacılara daha çok yer verilecek mi? Biz fakültede, diğer bölümlerin aksine çok fazla bilimsel bir eğitim alıyoruz. Yaptığım işte de bilimle bir açıdan iç içe olsun istedim ve AR-GE’de oldukça fazla bilimle paralel olarak çalışıyorsunuz. Makale okuyorsunuz, patent inceliyorsunuz. Bütün bildiğiniz kimya bilgilerini, farmasötik teknoloji bilgilerini kullandığımız zamanlar oluyor. Hiçbirinin aslında boşuna olmadığını hissediyorsunuz. O yüzden bence eczacının sektörde olması çok önemli. Ne yazık ki eczacı sayısı endüstride oldukça az. Şu anda bizim 150 kişilik bir ekibimiz var, içinde 3 tane eczacımız var. Sanırım Türkiye’deki en büyük AR-GE, Abdi İbrahim’de. 150 kişilik geniş bir ekipte bile 3 tane eczacı olması bence çok yetersiz ama bu sayı artacak. Arttıkça da bence ilaç sektörü çok daha ileri gidecektir. Çünkü diğer ülkelere baktığımızda aslında eczacının sektörde çok fazla olduğunu görüyoruz. Bizde neden olmasın? Bizde neden bir adım ileriye taşınmasın? Sektörün her alanında, yalnızca AR-GE bölümünde değil diğer bölümlerde de çalışma temposu çok ciddi oluyor ve eczacıların elinde ikinci bir fırsat var: eczane açabilmek. Ama işte bu dediğim gibi tamamen sevmekle ilgili. Zaten eczane eczacılığını seviyorsanız o da çok güzel, yapılabilir ve gerçekten çok da saygı duyduğumuz bir alan. Ama sektörü sevdiğinizde de buradan bağınızı koparamıyorsunuz. Bazı anlar vardır sırf o an için yaşarsınız. İşte bizim yaptığımız iş de öyle bir şey. Bazı anlar geliyor, öyle güzel bir şey buluyorsunuz ki, motive oluyor ve sizi mesleki anlamda o kadar tatmin ediyor ki sonra ‘İyi ki bu işteyim, bütün yorgunluklarıma değdi.’ diyorsunuz ama yorucu. Son olarak bunu söylüyorum. Buna kendinizi hazırlayın. 8. Çalıştığınız şirketin ve departmanınızın yurtdışı olanakları nelerdir? Önce biraz firmamdan bahsetmek istiyorum. Abdi İbrahim bir eczacı tarafından küçük bir eczaneyken büyük bir firma haline getirilmiş. Daha sonrasında da bu firma üç kuşaktır eczacılar tarafından yönetilmeye devam edilmiş ve halen de ediliyor. O yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum. Bir eczacı olarak eczacıların kurduğu bir firmada çalışmak bana özel hissettiriyor. Ayrıca Abdi İbrahim’de mesleğimize gerçekten önem veriliyor. Hatta fabrikanın içerisinde eski eczanelerden kalma şişeleri, eczane dolaplarını, tezgâhları sergiledikleri bir müze var. Bunları görmek gerçekten çok şanslı hissettiriyor. Biraz da size bizim departmandan bahsedeyim. Büyük bir AR-GE direktörlüğü düşünün. AR-GE direktörlüğünde bir Farmasötik Geliştirme Müdürlüğü, bir de Analitik Geliştirme Müdürlüğü var. Eczacılar genelde Farmasötik’te çalışıyor. Analitik geliştirme daha çok patent ile alakalı. Bir de CMC bölümümüz var. Burası ruhsat başvurularından ruhsat departmanına gitmeden önce AR-GE’den çıkan materyallerin düzenlendiği yer. Biyoeşdeğerlilik bölümüz ve ayrıyeten Proje Takibi Bölümü’müz var. Onu da küçük bir iş geliştirme gibi düşünebilirsiniz. Biz ne yapıyoruz? Öncelikle ne yazık ki Türkiye’de orijinal ilaç üreten orijinatör bir firma yok, her firma jenerik ilaç üretiyor. Elimizde bir orijinal ilaç var, iş gelişirme bize ‘Bu orijinal ürünün jeneriğini yapmanızı istiyoruz.’ diyor ve biz de bununla ilgili formülasyon geliştirme çalışmaları yapıyoruz. AR-GE olarak şu an yurt dışı projeleri yapıyoruz. Zaten biliyorsunuz ki çok yakın zamanda Abdi İbrahim İsviçre’den bir firmayla öenmli bir ortaklık sağladı. Belki ileride İsviçre ile değişim programları olabilir. Ayrıca Abdi İbrahim’in Cezayir’de, çeşitli Arap ülkelerinde fabrikaları ve Abdi İbrahim Otsuka adlı ortaklık içeren bir firması da var. O anlamda uluslararası projelerde de ciddi adımları olan bir firma. Aslında benim sektöre girerken hayalim biraz daha yurt dışıydı. ‘Hangi işi yaparsam yurt dışında da geçerliliği olan bir tecrübe edinirim.’ diye düşündüm ve ilaç endüstrisinde yapılan işlerin hemen hemen yurt dışı ile ortak olduğunu gördüm. Buradaki bir yerli Türk firması da yurt dışındaki firmalarla hemen hemen aynı aşamalardan geçiyor. Çünkü bizde Avrupa’ya başvurularda bulunuyoruz, oradan ruhsat için sorular geliyor, cevaplıyoruz. Bu da demek oluyor ki, biz Türkiye’de de Avrupa’da da ruhsat alabilecek bir ürün geliştirebiliyoruz. O zaman buradaki geliştirme aşamasında çalışan biri, orada da çalışabilir. O anlamda eğer yurt dışı planlarınız varsa kesinlikle sektöre girmelisiniz. Avrupa’daki tüm iş ilanlarına ulaşabileceğiniz siteler var. Hangi alanda başvurmak istediğinizi siz seçiyorsunuz ve oradan Avrupa’da çeşitli ülkelerden yayınlanan iş fırsatlarını görüntülüyorsunuz. Bunlar haricinde öneri olarak verebileceklerim: Erasmus yapma fırsatınız varsa kesinlikle yapın, ben yapmadım ama keşke yapsaymışım diyorum. Ya da yüksek lisansta ortak bir tez geliştirip yurt dışından bir firma ile beraber tezinizi yürütüp sonrasında oradan da devam edebilirsiniz. 9. İstanbul Üniversitesi'nin Abdi İbrahim'le anlaşmalı yaptığı Tubitak 22.44 Sanayi Doktora Programı var. Siz de İstanbul Üniversitesi'nde doktora yaptığınızdan bahsetmiştiniz. Yaptığınız doktora programı bu muydu? 22.44 Sanayi Doktora Programı, doktora öğrencilerinin ilaç sektörüyle iş birliği yapmasını amaçlayan, ilaç sektörü ile doktora yapmak isteyen öğrencileri yakınlaştırmak isteyen bir doktora programıdır. Bu programda endüstriden bir firmayla anlaşma yapılıyor ve bitirme tezini firmayla beraber yazıyorsunuz. Yani sizin bitirme teziniz o firmanın da bir projesi olmuş oluyor. Ben bu programda değilim çünkü doktora programı bittiği zaman 3 yıl zorunlu AR-GE’de çalışma gerekiyor ve ben hali hazırda 4 yıldır Abdi İbrahim'de çalışıyorum. Fakat Abdi İbrahim AR-GE’de bu programda olan 2 eczacı var. Haftada 3 gün geliyorlar ve hem endüstride çalışıp hem doktora yapmak çok iyi bir fırsat oluyor. 10. Son olarak sizden bir kitap ve film önerisi alabilir miyiz? Kitap olarak Outlander ve Beyaz Zambaklar Ülkesi, film olarak da The Pharmacist’i size önerebilirim.
Comments